25 Ocak 2016

Bir Zamanlar Sinema öneriyor - #40 Shadow of the Vampire


F. W. Murnau’nun sessiz korku filmi şaheseri Nosferatu: Bir Dehşet Senfonisi, Bram Stoker’ın Dracula’sının serbest bir uyarlamasıydı. Vampir alt türünün hala en iyisi olarak kabul ettiğimiz film, türe yön vermiş, sayısız sinemacıyı etkilemiştir. Bahsettiğimiz etkinin gözle görülebilen en bariz örneği ise E. Elias Merhige’nin yönettiği Shadow of the Vampire (Vampirin Gölgesi)’dır.

Shadow of the Vampire, Murnau’nun klasiği Nosferatu’yu alarak fantastik bir zemine oturtmaya çalışıyor diyebiliriz. Yönetmen Merhige, Murnau’nun Dracula’yı alıp, ondan daha somut, daha korkutucu bir canavar yaratması gibi o da Nosferatu’yu filmsel gerçeklik içinden çekerek gerçek bir kişilik haline getiriyor. Sinemada genelde bir film, başka bir filmin gerçekliğini yok eder. (Örneğin Kick Ass’te süper kahraman olmak için çabalayan karakterin Supermen, Spider-Man gibi süper kahramanların kurgu olduğunu belli etmesi, kendi dünyasında onları gerçekliğinden koparması) Shadow of the Vampire ise tam tersini yapmaya yelteniyor. Nosferatu’nun kurgusal karakteri Kont Orlok, gerçek bir vampire dönüştürülüyor. Böylece Murnau’nun gerçekçi ve korkutucu bir vampir filmi çekme arzusunun içi doldurulmuş oluyor. 

Film, Nosferatu’nun çekim aşamasını hikâyelerken, fantastik, alternatif bir gerçeklik yaratıyor. Sessiz filmlerin hangi koşullarda, nasıl çekildiğiyle ilgili detayları görselleştirirken, usul usul kendi efsanesini yaratıyor. Shadow of the Vampire, yarattığı alternatif gerçeklikte Alman yönetmen Murnau’yu kötü bir karaktere dönüştürmekten çekinmiyor. Filmini tamamlayabilmek adına faust-vari bir anlaşma yapan Murnau üzerinden bir yönetmenin filmine duyduğu tutkuyu, filmini tamamlayabilme uğruna yapabileceklerini görmek kesinlikle şaşkınlık verici gelecektir sizlere de.

Bir vampir filmi olarak da son derece yaratıcı ve ürkütücü bir iş çıkarıldığını rahatlıkla söyleyebileceğimiz Shadow of the Vampire’ı, tutkuyla sevdiğimiz Nosferatu’ya başka bir gözle bakmamıza imkân vermesi, estetiği, atmosferi, John Malkovich ve Willem Dafoe’nun müthiş performansları gibi artıları sebebiyle ne kadar övsek az diye düşünüyorum. Bu filmi Nosferatu’yu izlememiş olsanız da görebilir ve beğenebilirsiniz. Ancak önce Nosferatu’yu izlerseniz çok daha özel bir deneyim yaşayacağınız kesin.