19 Kasım 2014

Yılın en iyi korku filmi: The Babadook


Geçtiğimiz yaz sinemalarımıza uğrayan korku filmi The Babadook (Karabasan), 2005’te çektiği kısa filmi Monster’ı, uzun metraja dönüştüren Avustralyalı sinemacı Jennifer Kent’in ilk filmi olma özelliğini taşıyor. Çocuğunun doğduğu gün eşini kaybeden bir kadının, bu olaydan 7 yıl sonra oğlunun kitapları arasında Mister Babadook adlı esrarengiz bir çocuk kitabı bulup okuması neticesinde adı geçen canavarın kendilerine musallat olması hikayenin özeti. Anne-oğul ilişkisinden beslenen ve klişelerle, yeni fikirler arasında gidip gelen The Babadook, yılın en iyi korku filmi diyebileceğimiz yetkinlikte bir iş.

Dramatik yapı sağlam olunca…

Kent, filmin omurgasını trajik bir olay üzerine kurmuş. Amelia, oğlu Samuel’i dünyaya getirdiği gün eşini kaybediyor. Mutluluk acının gölgesinde kalıyor ve hiç yaşanamıyor. Samuel’in her doğum günü, bir yas gününe dönüşüyor ve kutlanamıyor. Samuel cephesinden baktığımızda ise babasız büyümek onu olumsuz etkiliyor. Rüyalarına giren canavardan, tek varlığı annesini korumak için çeşitli oyuncaklar\silahlar yapıyor. Yaşıtlarıyla da pek anlaşamadığını, farklı bir çocuk olduğunu anlıyoruz. Anne-oğul arasındaki ilişkinin iyi kurulması ve hikaye ilerledikçe derinlik kazanması, karakterlerimizle sıkı bir bağ kurmamızı kolaylaştırıyor. Canavar ortaya çıkıp korku saldığında, dramatik yapının önemi daha da artıyor.

Bir canavar yaratmanın abecesi

Jennifer Kent, Mister Babadook’u yaratırken pek çok kaynaktan beslenmiş. Korku sinemasının kültleşmiş canavarları ciddi bir esin kaynağı olmuş ona. Canavarın ilk olarak Samuel’in rüyalarında belirmesi Freddy Krueger’ı anımsatırken, çocuk kitabının okunmasıyla adını üç ya da beş kez söylediğinizde Beetlejuice ve Candyman’in ortaya çıkması, The Babadook’ta biraz daha farklı bir uygulama alanı bulmuş. Canavarın korkutucu bir şekilde “Baba dook dook dook” diyerek belirdiğini görüyoruz. Babadook’un nasıl bir canavar olduğu hakkında çok fazla detay verilmese de doğa üstü, ya da şeytani bir varlık olduğu sonucuna varabiliriz. Canavarın hedefine ulaşabilmek için insanların korkularını, özlemlerini kısacası geçmişlerini kullanmasını, daha da ileri giderek bedeni ele geçirmesini de düşünürsek şeytan figürünün yeni bir yorumla karşımıza çıktığı sonucuna varabiliriz. Diğer yandan senarist-yönetmenimizin, Babadook’a bir amaç ve belli bir hedef yüklediğini ama onu bir şehir efsanesine dönüştürmediğini görüyoruz. Belki de Babadook’un kendi mitini yaratması için muhtemel bir devam filmini beklememiz gerekiyor. Sonuç olarak filmin yeni bir canavar yaratırken önemli bir parçasını eksik bıraktığını ama bunun film üzerinde çok da olumsuz bir etki bırakmadığını belirtmek istiyorum.

Klişe kullanan ama onlardan medet uman bir korku filmi değil

Hayaletli ev veya şeytan çıkarma filmlerinde olduğu gibi korku anlarının ve olayın tamamen evde cereyan ettiği The Babadook, çeşitli klişelere başvursa da klişelerden medet uman bir korku filmi değil. Yönetmen Kent, elinde özgün bir hikaye olmadığını biliyor ve olay akışı üzerinde yaptığı birtakım hamlelerle fark yaratmayı başarıyor. Öncelikle korkuyu anne-oğul ve canavar arasında tutuyor. Karakterlerimizin dışardan yardım almasının önüne geçiyor. The Babadook, korku filmlerinde kendisine musallat olan kötü ruh, hayalet veya yaratıktan kurtulmak için karakterlerimizin araştırmaya girişme safhasına da yer vermeyerek, bu klişeye sığınmayarak takdirimizi kazanıyor. Çözümün içerden gelmesi de The Babadook’un bağımsız korku filmi etiketiyle örtüşüyor.

Son söz: Atmosfer oluşturma ve korku yaratma açısından da oldukça başarılı olan The Babadook, korku sineması adına vasat geçen yılın en iyi örneği 8.4\10